Azerbaycan’a Türkiye’den oldukça tecrübeli bir ekibin kurmuş olduğu bir süt fabrikasında eğitim vermek ve denetim yapmak için üç kere gittim. Gitmiş olduğum tesis Bakü’ye beş saat mesafede yer alan Ağcabedi de kuruluydu.
İlk gittiğimde kardeşimde Bakü’de çalıştığından bir gece onunla kaldım, akşam Bakü’yü dolaştırdı bana. Ancak hava çok soğuk olduğu için ve yerlerde oldukça kaygan olduğu için çok fazla gezemedik.
Bakü, tam bir Avrupa kenti görüntüsüne sahip, mimari yapı olarak İtalyan ve Alman mimarisi hakim. Bakü şehir merkezi, geniş caddeleri, ışıklandırılmış binaları, deniz kenarındaki parkı ile çok güzel geldi bana...En son gidişim 2012 Eurovisionundan bir ay önceydi...Şehrin çehresi oldukça değişmişti; bütün taş binalar akşam üstü için ışıklandırılmıştı, deniz kenarında insanların yürüyebileceği yerler yapılmıştı, sokak lambaları konulmuştu bir sürü...Eurovision için üzerlerinde reklam olan taksiler ve yolcu otobüsleri yan yana sıralanmıştı..
Bakü şehir merkezi olarak çok güzel olsa da, Baküden uzaklaştığınız an Azerbaycan’ın diğer yüzüyle karşılaşıyorsunuz. Bakü’deki Avrupai şehir görüntüsü yerini savaşın izlerini taşıyan bir görüntüye bırakıyor.
Akılda kalanlar...
Azeriler çay içmeyi çok seviyor. Havalanına ne kadar aceleniz olsa da Azeri şoför taksiyi durdurup, çay ocağında oturup, hiç de bizim çaylara benzemeyen oldukça açık renkli, bir demlik çayını içmeden ve içirtmeden yola devam etmiyor.
Azeriler oldukça sıcakkanlılar ve üzerlerinde rus kültürünün olumlu etkilerini hissedebiliyorsunuz.
Azerbaycan’da Türkiyedeki gibi kapalı alanlarda sigara içme yasağı yok.
Taksiye bindiğinizde şoförden bir sürü şey öğrenmeniz mümkün-ekonomik ve siyasi durum, halkın yaşayışı, vb.
Azerbaycan oldukça pahalı bir ülke.
Üretim az olduğundan özellikle gıda ürünlerinde ithalata bağımlılar.
Bakü’de her ne kadar Avrupai bir görünüm olsa da biraz daha dikkatli baktığınızda binaların arka taraflarının harabe gibi olduğunu göreceksiniz.