Geçen yıl bir salyangoz fabrikasını denetlemek için Balkanlar’da Büyük İskender’in şehri Makedonyanın güneydoğusunda ve Vardar Ovası yanında yer alan ve şaraplarıyla ünlü Negotin şehrine gittim. İlk yurtdışı denetim tecrübem olacaktı. Bu nedenle hem heyacanlı hem de biraz gergindim.
Kaldığım otel (Popova Kula Hotel), aynı zamanda şarap üretim yeri de olan taş bir yapıydı. Odanın manzarasından üzüm bağları görünüyordu, yakında herhangi bir yerleşim yeri görünmüyordu. Balkanlarda, tek başıma, ıssız bucaksız bir tepede şarap üreticisi bir otel-tesisteydim. Daha iyisi ne olabilirdi ki...Gece soğuktu...Odada tüm duvarlar taştan yapılmış olduğundan sanırım ısıtmakta zordu...Akşam yemeği için firmanın kalite müdürü Julijana ile otelde güzel bir Negotin şarabı eşliğinde akşam yemeği yedik. Sabah olunca denetim için tesise gittik, açılış toplantısının ardından denetime başladık. Julijana çok sıcak ve nazik bir bayandı, denetim boyunca bana çok yardımcı oldu. Buraya gelmeden hemen önce Türkiye’de bir salyangoz fabrikası denetlediğimden denetim çokta zor geçmedi benim için...Ancak her iki tesiste de niyetlenmeme rağmen salyangoz dolması yiyemedim.
Akşam beni Üsküp’e götürdüler. Üsküp’te dolaşmak için iki gece kaldım. Kaldığım otel (Stone Bridge Hotel), Üsküp’ü eski ve yeni olarak ikiye ayıran taş köprüye çok yakındı. Sabah kahvaltımı yapar yapmaz dışarı çıktım, gezecek çok yer var diye düşünüyordum. İlk olarak Arnavut ve müslüman kesimin yaşadığı Eski Üsküp’te dolaşmaya karar verdim. Sabah erken olduğundan esnaf henüz kepenklerini açmamıştı, yollar, caddeler bomboştu...Ben de bol bol fotoğraf çektim, yürüdüm, ara sokaklara saptım, derme çatma bir çay ocağında oturup, ilkokula giden Arnavut çocuklarla konuşmaya çalıştım. Köprünün bu tarafında, Türk Çarşısı olarak da bilinen eski çarşıda adım başı türkçe konuşan birilerine rastlamak mümkün. Köprünün bu tarafında Osmanlı’dan kalma camiler, han ve hamamlar yoğunlukta. Eski yapılar ve gecekondular içiçe geçmiş ve yoksul bir yaşamı gösteriyor.
Gençlerin gittiği kafelerden birine oturdum ve kahve içtim. Camda bir afiş dikkatimi çekti. Türk filmleri haftası olduğundan, yeni Üsküp’te bir sinemada türk filmleri gösterilecekti. Akşam için gitmeye karar verdim. Eski Üsküp’te dolaşmak yetmişti...Otele döndüm ve bir gece daha kalacağım için daha ucuz bir otel bulup bulamayacağımı sordum. Köprünün diğer tarafında Yeni Üsküp’te yine köprüye çok yakın bir otele yönlendirdiler beni. Burası gerçekten de çok ucuz bir oteldi. Alt katı restoranttı ve işlek caddenin hemen başında yer alıyordu. Otele yerleştikten sonra akşam filmi izlemeye gittim. Yüreğine Sor filmini izledik, ancak Türkçe altyazılı değil, direkt türkçe olarak.. Filmi izlemeye gelenler de zaten Makedonya’da yaşayan türk kesimdi...Karadenizde kimliklerini saklayarak yaşamak zorunda olan azınlık hristiyanların hikayesini Makedonya’daki azınlık türk kesimle izlemek ilginç ve dokunaklıydı....Otele döndüm ve ertesi sabah erkenden kalktım yine...
Sabah kalktım ve Yeni Üsküp’te dolaştım. Bugün son günümdü, zaten Üsküp’te iki günden fazla kalmak sıkıcı olabilirdi...Taş köprünün bu tarafında Makedon halkın yaşadığı bu yer, Avrupanın herhangi bir yerinde görebileceğiniz modern caddelere benziyordu. Köprünün diğer tarafıyla hiç alakası yoktu. Caddenin sonuna kadar etrafa bakarak ve fotoğraf çekerek yürüdüm. Rahibe Teresa’nın anı evinin önünden geçerken durdum ve içeri girmek istedim ancak o gün kapalıydı. Ben de sadece dışardan fotoğrafını çekmekle yetinebildim. Caddenin sonunda bir müze vardı, içeri girdim ve müzeyi dolaştım. Arkeolojik eserlerin sergilendiği alanda konservatuarda öğrenci olduğunu düşündüğüm iki kişi çalışma yapıyordu, oturdum ve bir süre onları dinledim.
Akılda kalanlar...
Sadece Üsküp’te dolaşacaksanız iki gün yetiyor. Sizi şaşırtan çokta fazla birşey yok.
Taş Köprü ve görkemli Büyük İskender Heykeli çok güzel.
Oldukça ucuza kalabileceğiniz ve yemek yiyeceğiniz yerler var.
Eski Üsküp’te Osmanlı’dan kalma han, hamam ve camileri görmek ve bir türk kahvesi içmek gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder